29 Kasım 2008 Cumartesi

Bir Deplasman Hikayesi

Harun Erdenay’ın menajerliğe gelmesi, ardından iyi transferlerin yapılması ve son olarak İbrahim Kutluay’ın takıma katılması… Bu sene güçlü bir İTÜ Basketbol Takımı’na sahibiz.

Karşımızda bu kadar güçlü bir takımı görünce bizlerin de onlara destek olma isteği katlanarak artıyor. Geçtiğimiz yıllarda birinci ligde oynamasına rağmen dolu olmayan tribünlere sahip olan takımımızın arkasında bu sene iyi bir taraftar desteği var. Bu desteğimiz sadece İstanbul’da sınırlı kalmasın dedik ve yönetimin de desteğiyle Ankara Basket maçı için deplasmana gittik. Uzun yıllardır bu okulda olan büyüklerimize de sorduğumuzda, ilk defa deplasmana organize bir şekilde gittiğimizi öğrendik.

Gidişte Yaşananlar
Cumartesi sabahı saat 7.15’te kampüste spor salonunun önünde buluştuk. Kampüsün bu saatlerdeki sahipleri olan köpekler arasında 50 kişi kadardık. Çoğu kişi birbirini tanımıyordu. Hepimizin İTÜ’lü olması ve biraz da basketbol sevgisi ortak yanlarımızdandı. Deplasman için yola çıktık. “Aç ayı oynamaz” sözünü iyi bilen organizasyon otobüse biner binmez sandviçleri dağıttı. Herkes açmış meğersem hep beraber yemeklere saldırdık bu sırada otobüste çıt çıkmıyordu tabi. Şoför abimiz de bu kadar gencin arasında kendini gösterdi. 4.5 saatte bizi Ankara’ya getirdi. Mola vermedik diye aramızda nikotin krizine girenler oldu. Onlara kalp masajı ile müdahale ettik hemen. Ankara girişinde polisler de bize müdahale etmek istedi. Şaşırdık tabi haliyle meğersem bizi Fenerbahçe’nin taraftar otobüsü sanmışlar. İTÜ’lü olduğumuzu söyleyince bizi aramadan bıraktılar. Biz de döner bıçaklarımızı kurtarmış olduk. Yanlış anlaşılmasın döner bıçaklarını sandviçleri kesmek için kullanıyorduk.

Maç Sırasında Yaşananlar
Ve sonunda salona gelmiştik. Salona çadır desek daha doğru olur. İftar çadırlarını andıran ufacık bir salondu. 50 kişi ile ağırlığımızı hissettireceğimizi baştan anlamıştık. Büyük EŞEK ARILARI pankartımızı sahanın köşesine astık. Maçın başlamasını sessiz bir şekilde bekledik. İlk 30 saniye çıt bile çıkarmadan oturarak izliyorduk maçı. Ve daha önceden konuştuğumuz gibi bir anda ayağa fırlayıp “İSTANBUL TEKNİK laylara layla laaay!!” tezahuratıyla başladık. Tüm salon bizim bulunduğumuz yere şaşkınlıkla bakıyordu. Bu bütün bir maç boyunca devam etti. Çünkü hiç susmadık, buna maçtan sonra biz de çok şaşırmıştık. Ama maç sırasında çocuklar gibi eğlendik. Bunu mecazi anlamda kullanmıyorum. Yanımızda “A.B.K” diye bağıran 10-11 yaşlarında çocuklar vardı. Onlarla dalga geçmek için “TRT Ankara çocuk korosu” diye bağırabilecek kadar çocuk olduk. Küfür etmiyorduk ama rakibe “anladın sen onu” diyerek tüm niyetlerimizi belli ediyorduk. Maçın sonlarında rahattık çünkü kazanmayı garantilemiştik. Biz de maçta bulunan Harun Erdenay’a tezahurat yapmaya başladık. Bize uzak mesafede babası Kemal Erdenay’la oturuyordu. Biz de “Bordooo” diye onlara doğru bağırdık, ve ikisinden de karşılık geldi “beyaaaz”… “şampiyooon” … “İTÜ”… Tribünde Erdenay ailesiyle bağırmak herkese nasip olmaz diye düşünüyorum. Bu esnada da maç sona erdi. 81-70 lik rahat bir galibiyet aldık. Ancak takımın defansını geliştirmesi konusunda hemfikirdik.

Dönüşte Yaşananlar
Maçın bitiminin hemen ardından salondan çıktık ve İstanbul Teknik diye bağırıyorduk. Etraftaki pencerelerden de bize şaşkın şaşkın bakan insanlar vardı. Hemen toparlanıp otobüsümüze bindik. Haliyle yorgun düştük, enerji almak için yine yemeğimize saldırdık ama galiba bu sefer ters tepki verdik. Otobüste herkese bir ağırlık çöktü ve havanın da kararmasıyla uyku moduna geçtik. Dönüşte yetişeceğimiz bir maç olmadığından dolayı İzmit’te bir mola verdik. Bu sefer nikotin bağımlılarına kalp masajı gerekmemişti yani. Tekrar otobüse bindik ve uykumuzu almış bünyeler olarak, lise günlerindeki gezilerde olduğu gibi türküler söylemeye başladık. Türküler tezahuratlara dönüşürken, otobüste sallanmaya başlamıştı. Sakin olalım dedik devrilmeyelim şimdi, sustuk birkaç saniyeliğine ama sallanmaya devam ediyorduk. Tam o sırada dışarıda fırtına koptuğunu fark ettik. Rüzgarın etkisiyle otobüs şerit bile değiştiriyordu nerdeyse. Ama biz bozuntuya vermedik. Başladık yine tezaruhata “Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber sallandık yağan yağmurda…”. Sabah 7.15’e kadar birbirini tanımayan insanlar akşam 19.15’te deli gibi eğleniyorduk. 2 saatlik bir maç için 10 saatlik bir yol gitmiştik. Ankara sokaklarında “İSTANBUL TEKNİK” diye bağırmak her şeye değerdi.
Yönetim desteğini sürdürürse veya başka ekonomik kaynaklarda bulabilirsek diğer deplasmanlara da gitmek çok eğlenceli olacaktır. Bu seferlik 50 kişiydik ve iyi bir şekilde destek verdik takımımıza. Bir dahaki sefere daha fazla kişi olalım ve bu eğlenceyi birlikte yaşayalım. Tabi daha öncesinde maslaktaki maçları kaçırmadan takip etmemiz lazım, üşengeçliğimizi bu maçlar için rafa kaldıralım. Aksi takdirde “anladın sen onu”…

Hiç yorum yok: